15 Mayıs 2012 Salı

Başka bir hayat var

Nefesimizi tuttuk, bekliyoruz. Birçoğumuz her sabah uyanır uyanmaz el yüz yıkadıktan sonra çay suyunu koyup ardından haberlere koşuyoruz. Uyuduğumuz zamanda ülkenin başına hangi büyük olayların geldiğini arkası yarın izler gibi heyecanla takip ediyoruz. Örneğin; yeni günün ilk saatlerinde bir terör saldırısı olmuş ve en az 10, ama hepsi aynı yerde şehit mi vermişiz, yoksa şafakla birlikte silahlı F güçleri evleri basıp sevdiğimiz, okuduğumuz yazarları, gazetecileri, akademisyenleri mi toplayıp götürmüş, yeni günde ilk gördüklerimiz bunlar oluyor. Sonra çayı demleyip kahvaltı masasını da hazır ettikten sonra piyasaları takip etmeye başlıyoruz. 
Bir önceki akşam saat 17.30’da bıraktığımız Türk piyasaları gece kapanan Amerikan borsalarından ve sonra açılan Asya piyasalarından ne kadar etkilenmiş; Dolar/TL, Euro/TL, Dolar/Yen pariteleri hangi seviyelerde veya uluslararası piyasalarda yaşanan belirsizlikler neticesinde güvenli liman olan altına yönelen yatırımcılar ons fiyatını ne kadar artırmış, risk iştahı artan yatırımcılar nerelere yönelmiş hepsine tek tek bakarız, anlarız. Kimi ekonomi yorumcuları pek parlak tablo çizmez, inanmayız. Saat 10’da TÜİK verileri açıklar ve ordan anlarız ne büyük ve sağlam bir ekonomi olduğumuzu, ekonomi yönetiminin ne müthiş işler ortaya koyduğunu... 
Hatta ekonomiden sorumlu eski devlet bakanı ve şimdiki başbakan yardımcısı Ali Babacan geçtiğimiz hafta, OECD 2012 dönem başkanlığına aday olduğumuzu açıkladığı konuşmasında Türkiye’nin OECD ülkeleri arasında ayrı bir gezegen gibi görüldüğünü söylemişti(1). Ekonominin temel göstergelerindeki bazı rakamlar kendisine sonuna kadar hak veriyor. Örneğin OECD ülkeleri ortalaması %66 olan ekonominin genel istihdam oranı Türkiye’de OECD ülkeleri arasında en düşük düzeyde (%44) (2) ve bu oran yoksul 10 ülkeyi dahi üye yapan Avrupa Birliği’nde %67 civarında. Türkiye’deki kadınlar, OECD dahilindeki kadınlardan çok daha ayrı bir gezegende: AB ülkelerinde %52 ve OECD ortalaması %62 civarında olan kadın istihdamı Türkiye’de sadece %23 (3). Gençlerimiz tamamen ayrı bir galakside: “Türkiye genç işsizlerde dünya birincisi”(4). 14 Eylül 2011 tarihinde açıklanan rakamlara göre Türkiye’de genç işsizlik %28,7 (bu oran geçen yıl %25 civarındaydı). Bunlar yalnızca birkaç rakam, diğer göstergeler için OECD’nin çok rahat erişebilir olan veri tabanı mevcut.
Verileri bir yana koyup günü yaşamaya devam ediyoruz. Öğleden sonra, eğer o gün toplu şehitlerimiz varsa üzülüyoruz, yok eğer her biri ayrı yerde üçer beşer şehit varsa fazla zaman ayırmaya gerek yok. Zaten bunlar haber değeri de taşımıyor! Üzerine savaş uçaklarıyla bomba yağdırılanları saymıyoruz bile (!) Ama şafak baskınları olmuşsa akşamı da kurtardık demektir. Hele askerlerle ilgili de bir şeyler varsa, o zaman akşam 18’den itibaren kanallardan kanal, yorumculardan yorumcu beğen. Reklam aralarında Facebook'ta ve Twitter'da bütünlüğü olmayan ve “iki cümlelik” yazar veya düşünür laflarını paylaşmayı unutmamak gerekir. İçimizin rahat etmesi için sanal politik aktivizmimiz eksik kalmamalı! Hatta isteyen örgütçülükten veya halkçılıktan söz ettiği paylaşımlarına eli öpülen önderlerinin görüntülerini de ekleyebilir. 
Verimsiz döngünün uzaktan bir resmidir bu. Tüm bu davranışların tek kişide toplanması beklenmese de, ortalama olarak kapalı alanda yaşayanların mevcudunu ifade eder. Oysa dışarıda, kentin kırsalında ülkenin kırsalında başka bir hayat var. Konuşmasından büyük şehirli olmadığı anlaşılan bir adamın döviz bürosundaki camın önünde küçük kızının ismi yazılı bilekliğini, eşinin kendine büyüklerinden yadigar kaldığı anlaşılan yüzüğünü ve kendi alyanslarını ihtiyacı olan 400 lira karşılığında satabilmesi için görevliye yalvarması var. Evine temizliğe gittiği, kendisinden en az 20 yaş küçük bir kadından ne zaman geri ödeneceği belli olmamak üzere istediği 100 lira için ağlaması var; temizlikten aldığı parayı erkeğin cebine koyması var, sonra dayak yemesi var, cinsel şiddeti var, öldürülmesi var. Bayram yaklaşırken çocuğa alınan bir pantolonun kocanın işten çıkarılması nedeniyle iade edilmesi var, çocuğun gözyaşları var, hırsları var, öfkesi var; büyüyünce bu çocukların kontrol edilemezliği var. Bir şekilde üniversiteyi kazananların yurtlarda ele geçirilmesi var. Sesini çıkaranların hapsedilmişliği var. Çalanların başa getirilmesi, affedilmesi var. Bir yanda sıcak parayla %10 ekonomik büyüme varken diğer yanda %20 yoksulluk var. 

Dışarıda başka bir hayat var... 

Selda Doğan 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder