3 Temmuz 2012 Salı

Hala Yanan Şehir: Sivas


80 kuşağı çocukları olarak o yıllarda tek kanallı ve kumandasız televizyonlarda izlediğimiz programlardı Yalan Rüzgarı, Susam Sokağı, Zeynep abla, sepetin içindeki kurabiye canavarı, kurbağacık ile açıkgöz ve tabi en unutulmazı Edi ile Büdü... Yayın yapılan o kısıtlı zamanlarda, Edi ile Büdü deyince ilk hatırladığım bölüm “en sevdiğim sayı”...
- Hey Büdü n’apıyorsun?
- Hiç, düşünüyorum.
- Yaa, peki ne düşünüyorsun Büdü?
- En sevdiğim sayıyı...
  ...
- Büdü, en sevdiğin sayı ne?
- Aa, hiç sormayacaksın sandım. 6, sevdiğim sayı 6!

33!

19 yıldır hiç sevmediğim sayı 33!
Özel kanallar açılmıştı ve yayınlar artık kısıtlı değildi. 10 yaşımdaydım ve akşam haberlerinde tek izlediğim kısım, haberlerden hemen önceki plastip şovdu. O zamanlar magazini henüz keşfetmemiş kanallar, siyasi haberleri de kısa kısa geçerlerdi.
O gün Show TV’de hep aynı haberden uzun uzun bahsediliyordu. Sonraki gün ve daha sonraki gün, bir hafta, on gün daha... Anlamıyordum ne olduğunu ama bu kadar uzun süre hep aynı şeyden bahsedildiğine göre çok önemli bir olay olmalı diyordum kendi kendime.
Birkaç yıl sonra anlayacaktım bunun tarihin en yobaz kalkışmalarından biri olduğunu. Günler öncesinden otelin önüne kaldırım taşları yığılmış, hazırlıklar açıktan açığa tamamlanmış ve geriye bir kibrit çakması kalmıştı.
Önce taşlar atıldı, sonra kibrit çakıldı, 33 aydın cayır cayır yakıldı. Hükümet izledi, devlet izledi, biz izledik.
Büyüdük, acıyı fark eder yaşa geldik. Kıtalara hükmetmiş Osmanlı’da eşeği bile sekiz saatten fazla çalıştırmayacak kadar vicdanlı ecdadın bugünkü müslüman torunları olmakla övünen hocamıza “Peki 2 Temmuz?” dedik, “O şehrin insanlarıydı” dedi, şehir bölündü: Yakanlar ve yananlar...
Yakanlardan kaçan kurtuldu, kalanları bir avukat ordusu savundu. Sonunda dava 19 yıl sonra bu yıl zamanaşımına uğradı. Yakanların avukatlarını partisine toplayan Başbakan, zamanaşımı sonrası yakanlara göz aydınlığını eksik etmedi: “Hayırlı olsun!”.
Bugün ülkeyi kontrolsüzce savaşın eşiğine getiren bu dinci takımın, “Yurtta barış, cihanda barış” diyerek kurulan Cumhuriyet’in temellerinin atıldığı Sivas’ta barışı yazan, çizen ve söyleyenleri yakması kendileri için elbette hayırlı olmuştur.
Dostluklar kurulsun insanlar gülsün 
Son bulsun savaşlar kimse ölmesin 
...
Dünya cennet olsun yaşasın insan 
Gelin barışalım dökülmesin kan 
...
İnsancıl insanlar barıştan yana 
Ancak zalim olan kıyar insana
dizeleriyle Nesimi Çimen, savaş düşkünlerinin önünde set olacaktı, yakılmasaydı!
Hep uzaktan görünen o yoğun ateşiyle hatırladığım Madımak’ı yıllar önce ilk kez gördüğümde hangimiz insan diye düşündüm; otelde yangının başladığı alt katta yapılan dönerciyi ısrarla orada tutanlar mı, Madımak türküsünde bile içi yananlar mı?
Sonunda dönerci kaldırıldı oradan, ama bağnazlığın çürümüş beyinlerdeki ağır kokusu duruyor hala. Bu kokuyu kimi zaman seçim meydanında rakibini, inancı yüzünden yuhalatan bir iktidar partisi liderinden, kimi zaman bir kürtaj tartışmasından, kimi zaman da daha basılmadan kitapları toplatanlardan alıyoruz.
Bu karanlık bağnazlık sürdükçe Sivas yanmaya devam edecek...